31 Aralık 2011 Cumartesi

BİR BİT, BİR GİT ARTIK 2011

Her yılın son günü, yeni gelen yıl için kutlama yapardık. Ancak bu yıl, şu uğursuz 2011 yılının gitmesini, bitmesini kutluyoruz ailece. Bir an önce bitsin artık bu kabus yıl. Yeni gelecek yıldan çok umutluyum. Herşey çok güzel olacak 2012de. Bütün uğursuzluklar, mutsuzluklar bitecek. Ben, canım kocam ve biricik kızımız çok çok mutlu olacağız önümüzdeki yıllarda. Allahımdan sadece ''birlikte'' bir yıl diliyorum. Sağlık ve huzurla birlikte tabi.
Bütün sevdiklerimin de yeni yılını kutluyorum. Herşey, herkesin gönlünce olsun, bu da 2011 yılının son postu olsun....

28 Temmuz 2011 Perşembe

BEZSİZ BEBEK:)

Eveeettt, nihayet bir sayfa daha kapandı, yeni bir sayfa açıldı Zeynep Duru'nun hayatında. Artık bebeklikten çıkıp çocuk oldu benim kızım. Bunun için kriter, bende bezmiş demek ki:)
Bez bırakma maceramız çok uzun sürmedi aslında. Oysa öyle yanlış bir zamanda başlamıştık ki... Bezi bırakmak için adım attığımız  hafta, okulu tatile girdi. Halbuki biz, kızımız okuldaki kurallara ve düzene çok uyduğu için, okul odaklı başlayalım ki, kısa sürede hallolsun diye düşünmüştük. Kreş 1 hafta ara verince, canı sıkıldığı için anneannede kalmak istedi. Bu 1 hafta boyunca anneannesi hiç altını bezlemedi, hep altı açık gezdi kızım. Hatta annem, bizim gece de bez takmadığımızı zannedip, uyuturken  de bezlememiş. Uyandığında hep kuru kalktı kızım, hiç kazası olmadı:) İlk zamanlar tam yetiştiremeyip birazcık da olsa iç çamaşırını ıslattığı oldu tabi. Ancak devamını hep klozete yaptı. Bu arada klozet demişken; çeşitli lazımlıklar almıştık Zeynep'e. Amacı dahilinde hiç kullanmadı onları, oyuncak gözüyle gördü hep. Biz de bunun üzerine, adaptör almaya karar verdik. Daha ilk denememizde adaptörü sevdi şansımıza. İlk zamanlar önce musluğu, sonra sifonu açarak, su sesi Zeynep'i teşvik etsin istedik. Etti de! Hem de fazlasıyla. Çünkü Zeynep artık musluk ya da sifon açmadan çişini yapmaz oldu. Neyseki babası çeşitli sohbet konuları açarak, dikkatini dağıtmayı başardı da, bu olay alışkanlık olmaktan çıktı.
Bezi bıraktıktan birkaç gün sonra farkettik ki, Zeynep kakasını yapmıyor! Hiç yapmıyor yani. Telaşlandık ve okulun psikoloğuyla konuştuk. Meğer ilk zamanlar bu tepkiler çok normalmiş. Zaten çok geçmeden ''anneeaaa kakaaam deldiii'' diyerek tuvalete koşmaya başladı:)  Kaka sorunumuz da böylece hallolmuş oldu.
Bu arada biz bez bırakma sürecinde hiçbir kitaptan ya da oyuncaktan yardım almadık. Her çocuk farklı tabi. Hatta bez bırakma süreci de çocuktan çocuğa değişiyor. Hazır olmasıyla alakalı en çok da. Bizim şansımız, Zeynep Duru'nun kreşe gidiyor olması, kreşteki diğer arkadaşlarının da bez bırakma sürecinde olmaları ve birbirlerini görerek teşvik olmalarıydı. Öğretmenimizin de bu konuda çok tecrübeli ve yol gösterici olması da cabası tabi:)
Neyse ki bez bırakma hikayemiz bu hafta tamamen halloldu. Uzun sürseydi, devam eder miydik bilemiyorum. Çünkü kızımın kreş öğretmeni, kızımın üzerinde çok çok emeği olan, 1 yıldır her konuda en büyük yardımcımız olan Ayşe öğretmenimiz, bu hafta görevinden ayrılıyor:( Bu Zeynep için çok büyük bir şok, büyük bir üzüntü olacak. Bezi bırakmada en büyük yardımcımız, yol göstericimiz olan öğretmenimizin yokluğu, eğer tam olarak bu işi halletmeseydik, başa dönmemize sebep olabilirdi. Tabi ki öğretmenimizin gidişine çok çok üzülüyoruz ama, bezi bu süre içinde bıraktığımız için de ayrıca mutluyuz.
İşte bizim kısa ve öz bez bırakma hikayemiz. Darısı diğer zorlu yolculuklara artık:)))

21 Temmuz 2011 Perşembe

İYİ Kİ DOĞDUN KUZUM, İYİ Kİ DOĞURDUM SENİ

Çocuktum, annemle babamın çocukları. Sonra büyüdüm, hayatımın aşkıyla tanıştım, sevgili oldum, eş oldum. Tamam dedim, ''oldum'' ben, tamamlandım. Değilmiş işte, öyle değilmiş. Olmamışım, tam değilmişim, bir yanım eksikmiş. ''Anne'' olmalıymışım, asıl o zaman ben, ''ben'' olurmuşum. Oldum da! Senin varlığınla tamamlandım ben güzel kızım. Senden önce her renk siyah-beyazdı hayatımda. Sen dünyama geldikten sonra öğrendim ben, turuncunun, pembenin,yeşilin varlığını. Hayatımın rengi, kalbimin ritmi oldun sen Zeynep'im.
Nefesim, mucizem, ışığımsın sen benim, canım yavrum. İyi ki Allah'ım seni bana hediye etti, iyi ki baban bana bu mutluluğu yaşattı, iyi ki doğurdum seni annecimmmm.... Bugün senin doğum günün. 2 yaşına giriyorsun bugün, koskoca 2:)
Nasıl geçti zaman, neler yaşandı bu 2 yılda.... Kolay olmadı sana kavuşmamız bebeğim. Baban ve ben çok istedik, çok bekledik seni. Anneannen,deden,dayıların,teyzen, herkes büyük bir heyecan ve mutlulukla karşıladı gelişini. İlk göz ağrımızsın ne de olsa.
21 temmuz; benim seni doğurduğum gün, doğumgünün. Aslında benim de doğumgünüm. Bir bebek doğar, bir anne doğarmış. Ben de o gün ''anne Ezgi'' oldum. Hayatımdaki sıfatların en güzeli, en anlamlısı, en önemlisi. Büyümemişim meğer o ana dek, seni beklemişim kuzum. Seninle birlikte büyüdüm, yeniden öğrendim herşeyi, hayatı. Bütün ezberlerim silindi gitti ama daha yeni başlıyoruz annecim. İkimizin de öğreneceği, birbirimize öğreteceği o kadar çok şey var ki...


İYİ Kİ DOĞDUN CANIM YAVRUM, İYİ Kİ DOĞURDUM SENİ. NEŞEN, MUTLULUĞUN DAİM OLSUN. ALLAH'IM GÜLÜMSEMENİ YÜZÜNDEN EKSİK ETMESİN. HEP BİRLİKTE NİCE MUTLU YILLARA....... SENİ ÇOK SEVİYORUM ANNEMMMMMMM....

20 Temmuz 2011 Çarşamba

YORUMSUZ




Ah ne zormuş bitsin demek
Hala severken seni
Dudaklarını öpmemek
Bir yabancı gibi

Bilirsin ayrılık konusunda
İyi değiliz ikimiz de
Bir kıvılcım yeterdi her zaman
Koşup geri dönmemize

Değmesin ellerimiz
Buluşmasın bu gözler
Yine erir gideriz
Unutulur yeminler

Biz hiç beceremedik
Sevmeyi de terk etmeyi de
Aşk kokan dudakların
Karşısında direnmeyi de

Biz hiç beceremedik
Sevmeyi de terk etmeyi de
Aşk dolu mısraların
Karşısında direnmeyi de

İşte bir kez daha
Durup karşında
Belki de son defa
Soruyorum sana

Bitti mi hikayemiz?
Bu ne biçim son böyle?
Değmez miydi sevgimiz
Savaşıp direnmeye?

Değmesin ellerimiz
Buluşmasın bu gözler
Yine erir gideriz
Unutulur yeminler

Biz hiç beceremedik
Sevmeyi de terk etmeyi de
Kendimize sahip çıkıp
Dünyayla yüzleşmeyi de

Biz hiç beceremedik
Sevmeyi de terk etmeyi de
Korktuğumuz o gözlerin
Karşısında direnmeyi de

Bitmesin hikayemiz...

2 YAŞA 1 KALA

Kuzum, canımın içi, yaşama sebebim, nefesim.... Yarın  senin doğum günün, bu hayattaki 2. yılın. Büyüdün be kuşum, kocaman oldun:) Nasıl tutacağım, nasıl yıkayacağım, nasıl giydireceğim diye düşünmüyor muydum ben daha dün? Şimdi nerdeyse kendin yıkanıp, kendin giyiniyorsun. Bezini bile bıraktın artık:) Evet büyüdün, bunları yapacak kadar hem de. Ancak benim için hala minicik bir bebeksin yavrum. Düştüğünde anneeee diye kucağıma atlayan, geceleri acıkıp ''çüüt'' diye seslenen, babasından başkasına ''aşkım,'' annesinden başkasına ''tatlım'' dedirtmeyen bir bebeksin sen daha... Hala ilk doğduğun günkü gibi süt kokuyorsun, miss gibi. Hala gülerken dudağının bir tarafı kıvrılıyor baban gibi:) Ve hala en çok babanı seviyorsun:)
Yarın senin doğum günün güzel kızım. Bugünden yazmak, kutlamak istedim, aklımdakiler uçmadan. Yarın, yani büyük gün, annenin ağzından bir mektup okuyacaksın. 2 yaşındaki dünyalar güzeli bir kıza, annesinin ağzından yazılmış, akla ilk gelen kelimelerle donatılmış bir mektup.
Yarını bekle küçüğüm............

30 Haziran 2011 Perşembe

HAZİRAN BİTMEDEN.....

En son mayıs ayında yazmışım. Haziranı boş geçmemek için son anda birşeyler karalayayım dedim. Blogumdaki sorun hala devam ediyor. Ne kendi bloguma ne de diğer bloglara yorum yazamama sorunu, beni resmen soğuttu blog dünyasından. Sorun hallolunca yine eskisi gibi yazmaya devam edeceğim (umarım:) Bu arada kızım 23 aylık oldu, 2 yaşına 3 haftamız kaldı:) Şimdi mekan ve tema belirleme heyecanı sardı beni de. Merak edenler için son günlerden fotoğraf ekleyip, temmuzda görüşmek üzere diyorum:)

26 Mayıs 2011 Perşembe

ASRIN BULUŞU :)

Küçük çocuğu ya da bebeği olan her anne sanırım aynı sorunu yaşamıştır. En azından ben çok yaşadım. Ne zaman bir alışveriş merkezine gitsek ve Zeynep Duru elimizde bir su şişesi görse, hemen almak isterdi. Henüz tek başına içemediği halde, yardım etmemize de izin vermez, sonuçta tüm kıyafetleri ıslanırdı.
Geçen hafta sonu Real'de dolaşırken, suların olduğu rafta tesadüfen gördüm bu şişeyi. Daha önce yurt dışından getiren birkaç arkadaşta görmüş, Türkiye'ye gelir mi acaba diye düşünmüştüm. Meğer Türkiye'de de varmış, Hayat Su yapmış. Böyle suluk başlığı gibi, ayrıca bir de kapağı var. Hijyen açısından da süper! Üstelik yıkanabilir olması, defalarca kullanmayı da sağlıyor. Zeynep Duru bayıldı bu pratik kapaklara, elinden su şişesini düşürmüyor. Hem severek ve bol bol su içiyor, hem de kıyafetleri ıslanmıyor. Bence Hayat Su'nun bu pratik kapakları, asrın buluşları arasına girmeli:)

25 Mayıs 2011 Çarşamba

TASARRUF




Annelik insana her gün yeni birşey öğretiyor. İşte en son öğrendiğim konu: Tasarruf:) Yukarıdaki ilk 2 resimde kızım 30 günlük. Üzerindeki elbisede beden ölçüsü 0-3 ay yazıyor. Aşağıdaki resimde ise, minik prensesim tam 22 aylık  ve ben o elbiseyi şu anda kızıma bluz olarak giydiriyorum:) Çok da güzel oldu bence:)))

20 Mayıs 2011 Cuma

UÇTU UÇTU ZEYNEP DURU UÇTU:)



Hep istemiştim eşimle kızımın böyle bir pozları olmasını. Muradıma erdim:)

ANNELER GÜNÜNDE NELER YAPTIK



  Bu sene, geçen seneye göre daha bilinçli bir anneler günü yaşadık. Kızım geçen yılki anneler gününde 10 aylıktı, bu yıl tam 22 aylık, biraz daha algıları gelişmiş bir çocuktu. Babasının sürprizlerine ortak olmak çok mutlu etti benim minik kızımı:) 1 gün önceden annem, babam ve kızkardeşim de bize gelince, anneler günü sabahı hep birlikte çok güzel bir kahvaltı yaptık. Daha sonra, aşkımın, kızım ve bana anneler gününde bir örnek giyinmemiz için aldığı t-shirtlerimizi giyip, annemlerle birlikte dışarı çıktık. Havanın da güzel olmasını fırsat bilip, açık havada gezdik, yemekler yedik, doya doya kutladık hem anneciğimin, hem benim bu güzel günümüzü:

YENİDEN MERHABA

Bu aralar pek yazmıyorum, yazamıyorum. Sırf yazmış olmak için de birşeyler karalamak istemiyorum kızımın bloguna. Boşu boşuna yer işgal etmemek için yani. Bazen öyle bir şevk geliyor ki, onlarca yazı yazmak istiyorum, coşuyorum. Bazen de parmağımı oynatasım gelmiyor. İşte bu akşam, o coştuğum zamanlardan bir zaman:) Çok şey var yazmak, paylaşmak istediğim. Hadi bakalım, bana yazarken, size okurken kolay gelsin..

12 Mayıs 2011 Perşembe

YAŞASINNNN HALA OLUYORUMMMMMMM:)))))))))

Çok çok mutluyum, şaşkınım, heyecanlıyım:) Mutluluğumu anlatacak kelime bulamıyorum çünkü HALA oluyorum:))) Küçük erkek kardeşim Burak ve sevimli eşi Neşe'mizin bir bebekleri olacak. Henüz 5 haftalık bir fasülye:) Aslında fasülye kadar bile değil, 2 mm. civarında birşey:)
Birkaç gün önce Neşe arayıp ''Ezgi abla, sen neden benim anneler günümü kutlamadın'' dedi. Ben önce nasıl yani falan oldum. Sonra dank etti ve anladım. ''Şaka mı yapıyorsun, ciddi misin, kaç aylık'' gibi birkaç soru sorduktan sonra dayanamayıp ağlamaya başladım. Neşe de gözyaşlarını tutamayınca, kapattım telefonu  ''ben seni birazdan ararım'' diyerek. Sonra düşünmeye başladım; Burak daha düne kadar evin küçük, haylaz oğluydu. Ne zaman büyüdü, evlendi de baba oluyor....
Küçük kuzumun cinsiyeti henüz belli değil ama, ismi hazır. DENİZ olacak yeğenimin adı. Halasının Deniz'i, Zeynep Duru'mun kuzeni olacak. Ablalık yapacak Deniz'imize kızım:) Hoşgeliyorsun ailemize kuzum, mutluluk getiriyorsun. Sabırsızlıkla aramıza katılacağın günü bekliyoruz ama, sen yine de acele etmeden tam zamanında yanımıza gel olur mu?:)

HAYVANAT BAHÇESİ

Uzun süredir kızmın görmesini istediğim bir yer vardı. Korkabileceğini düşündüğümüzden biraz daha büyüyüp, anlayabileceği zaman görsün istiyorduk. Geçen hafta, hadi artık zamanıdır deyip, koyulduk hayvanat bahçesi yoluna. Ben de uzun yıllardır gitmediğimden heyecanlanmıştım:) Sonuçta sokakta rastlamadığımız tür ve çeşitte onlarca hayvanla karşılaşacaktık. Aldık yanımıza anneanne, dede ve teyzeyi, bu anın keyfini çıkarmak için, girdik hayvanat bahçesine.
Zeynep Duru normalde hayvanları sever, taklitlerini yapar ve hiç korkmaz. Ancak orda gördüğü hayvanlar çok korkuttu kızımı. Kafesin arkasında olmaları, henüz 21 aylık bir bebeğe nasıl bir güven verebilirdi ki! Haliyle kucağımızdan inmeden, sahte sevgi gösterileriyle ilgilendi hayvancağızlarla. Sonraları yavaş yavaş açıldı, çimlerde koşturmaya başladı, parkta oyunlar oynadı. Yine de hayvanlara karşı mesafesi değişmedi. Olsun; O'nun için bir değişiklik, bir anı oldu, hayatının bir bölümüne.





Not: Bu hayvanat bahçesi gezisine biz büyüklerin daha çok ihtiyacı varmış meğer. Kızımız dışında hepimiz, daha çok ilgilendik hayvanlarla. Tabi annemin ''yazık değil mi, doğal hayatlarına salıverilseler'' eleştirileri altında......

GECİKMİŞ DOĞUM GÜNÜ YAZISI

Eveeeettttt, 4 mayıs 2011 tarihi itibariyle, hayatımın 30 yılını geride bırakmış bulunmaktayım. Neler yaşadım bu 30 yılda.... Çok çok geriye dönüp baktığımda, öyle kaydadeğer birşey yok aslında. Çünkü küçüktüm, okul hayatı, ergenlik vs derken, hayat akıp gitti işte. Ancak son dönemlere bakarsak, hayatımın dönüm noktası diyebileceğim şeyler yaşadım. Örneğin, sevdiğim adamla evlendim. Bu mutluluğun hediyesi olarak, bir de kızım oldu:) Allah'ıma çok şükür, bütün aile bireylerim sağlıklı ve mutlu. E bir insan, hayatında başka ne gibi mutluluklar ister ki? Ben en büyük servete, aileme sahibim ve 31. yaşımın bana en büyük hediyesi, bu koskocamaann aile....
Doğumgünümün sabahı saat 07.30 da canım babam arayıp ''doğumgünün kutlu olsun, gözlerinden öperim canım'' dedi. Kızım kreşe gittiği için o saatte uyanık olacağımı düşünüp, doğumgünümü ilk kutlayan kişi olmak istemiş bitanecik babam:) Daha sonra, şehir dışında olan eşimden çok güzel ve anlamlı bir mesaj geldi. İlerleyen saatlerde annem, kızkardeşim, ve erkek kardeşlerimden ve gelinimiz Neşe'den de kutlama telefonları aldım. Ve tabiki geçen yıl gibi bu yıl da doğumgünümü unutmayan İzmir'den kızkardeşim, Güzel Asya'mın güzel annesi Serapım da doğumgünü mesajımı gönderip, beni yine çok duygulandırdı. Kızım da yanağıma koskocaman bir öpücük kondurunca, dünyanın en mutlu doğumgünü çocuğu ben oldum  o anda:)
Allah hepimize, sevdiklerimizle sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir hayat nasip etsin.
Dip not: Bu arada doğumgünü kutlamalarımla ilgili çok çok önemli bir ayrıntıyı atlayıp ayıp etmişim:( Üye olduğum Nurturia sitesindeki arkadaşlarım da yüzlerce mesaj göndererek doğumgünümü kutladılar. Hatta canım Ferda'm, gruba özel konu açıp, herkesten önce davranıp orada da kutlayıp ilan etmiş doğumgünümü:) Çok çok teşekkürler Ferdacım, canımmmmmmmm.........

23 Nisan 2011 Cumartesi

23 NİSAN KUTLU OLSUN

Bugün 23 nisan, Atatürk'ün çocuklara armağan ettiği bayram....
Küçükken çok heyecanlanırdım 23 nisanlarda. Çünkü benim için gösteri, şiir ve şarkı demekti:) Her 23 nisanda yağmur yağar ama yine de hiçbir gösteri iptal olmazdı, değer verilirdi çocukların dünyadaki tek bayramına. Yıllar geçtikçe herşey değişti. Ben büyüdüm ve 23 nisan gösterilerini artık evimde, TRT kanalından izlemeye başladım. Yağmur da yağmıyordu artık:(
Yıllar sonra kızım doğdu. İlk 23 nisanında 9 aylık küçücük bir bebekti, habersizdi bu önemli bayramdan. Ancaaakkkk, bu yıl nisan ayının 23'ünde kızım tam 21 aylık oldu ve hatta okuldaki gösteri programına bile katıldı:) Bu sayede 23 nisan çocuk bayramı, benim için yine eskisi gibi coşkulu ve mutlu geçmeye başladı. Önümüzdeki yıllarda da bu coşku bu heyecan artarak katlanacak. Benim kızım da şiirler okuyacak, şarkılar söyleyecek ve belki dans edecek.... Ama ne olursa olsun, bu bayramın bir parçası olacak.
Henüz 21 aylık olmasına rağmen, birşeylerin, bu özel günün farkında gibi:) Yoksa dünkü 23 nisan gösterisinde nasıl öyle uyumlu olabilirdi ki!:) Evet, kızımın okulunda dün çocuk bayramı kutlaması vardı ve benim minik bebeğim de dans etti bu kutlamada. Biz sadece hoplayıp zıplayacağını düşünürken, nerdeyse bir dansçı gibi kareografiye uydu:) Hatta gösterinin sonunda selam bile verdi seyircilere, yani bize:) Çok duygulandım çoookkk.... Gözyaşlarımı zor tuttum. Annem ve babam en öne kuruldular tabi, torunlarının ilk gösterisini izlemek için. Biz eşimle sahnenin önündeki minik sandalyelere konuşlandık. Recai'de kamera, bende fotoğraf makinası, sürekli kaydedip ölümsüzleştirdik o anları. Çok gururlandık tabi, geleceğin Atatürkçü gençleri karşımızda, O'nun kendilerine armağan ettiği bayramı doyasıya kutluyorlardı ve aralarından biri de bizim kızımızdı. Allah her anne-babaya yaşatsın bu gururu, mutluluğu.
Eve geldikten sonra düşündüm de, birkaç dakikalık hoplayıp zıpladığı bir gösteri beni ve ailemizi böyle duygulandırıyorsa, biz bu kızın üniversite mezuniyet töreninde ne yapacağız???

17 Nisan 2011 Pazar

SEVGİ

Herşeyin başı sağlık olduğu gibi, sağlıklı bir yaşamın hayat kaynağı da ''sevgi''dir bence. Hesapsızca, menfaatsiz, karşılık beklemeden verilen en değerli şey.
Zeynep Duru çok sevgi dolu bir çocuk. Tabiki daha nerdeyse bebek olmasının da etkisiyle, kimseden, hiçbirşeyden zarar geleceğini düşünmeden, sevgisini sonuna dek gösteriyor. Bunun sonucunda bir kedi elini tırmalayabiliyor, bir arkadaşı bu sevgi gösterisinden korkup, kendince bir savunmayla Zeynep'i ısırabiliyor. Ama benim kızım hiç vazgeçmiyor sevgisini göstermekten. Sarılarak, öperek, sıkıştırarak seviyor:) Ancak; asla ve asla kimseye zarar vermiyor. Umarım hayatı boyunca da sevgisini göstermekten çekinmez. Çünkü öyle insanlar var ki, kendi çocuğuna bile sevgisini gösteremiyor:(  Tabiki bu bir tercih değil, karakter....
Ben sevgimi çok dışa vururum. Dokunarak, sarılarak severim ve sık sık da kelimelerle ifade ederim. Kızıma günde yüzlerce kez ''ben seni çok seviyorum biliyor musun annecim'' diyorum. O da IHI (hıhı) diyor kafasını sallayarak:) Eşimle her telefon konuşmamızın sonunda, mutlaka ''seni çok seviyorum ben'' derim şımarıkça:)
Kızımın da şu an için benim gibi olmasına bayılıyorum. Umarım aklı ermeye başladığında da böyle davranmaya, sevgisini rahatlıkla ifade etmeye devam eder.
SENİ VE BABANI ÇOK SEVİYORUM CANIM KIZIM''

31 Mart 2011 Perşembe

ÇOCUĞUNUZUN SAYGI DUYACAĞI KURALLARI NASIL KOYACAKSINIZ.

Bizim afacanla son günlerde başımız dertte. İnanılmaz bir asilik, başkaldırı ve inatlaşma durumu söz konusu. Dün akşam gittiğimiz alışveriş merkezinde bizi resmen nakavt etti! Pusetinde oturmasının imkanı yok. İllaki yürüyecek, hatta koşacak. Her mağazaya dalacak, her oyuncakçıya girip saatlerce çıkmayacak. Ona engel olmaya, kucağımıza almaya çalıştığımızda kendini yerden yere atıyor. Canı yanıyormuş gibi çığlık çığlığa ağlıyor. Dünyanın en sakin insanı olan eşim bile dün akşam çıldırdı! Nasıl çıldırmasın, çocuk öyle bir ağlıyor ki, herkes bize baktı. Dövüyoruz falan sandılar herhalde. Bir de acemi kasiyer, yanlış hesap yapıp, bütün ürünleri poşetinden çıkarıp tek tek yeniden kasadan geçirmeye çalışınca, bizimki büsbütün sıkılıp, babasının kucağından kendini aşağıya atmaya çalıştı. Bu kez ben  kasadaki onca kişi sanki benim yüzümden bekliyormuş gibi yerinden dibine girdiğimden, kasiyer kıza çıkıştım.  Zeynep bir taraftan eşimi deli etti, eşim onu uzağa götürdü, ben kasada kalakaldım. Kabus gibi bir alışverişti yani. Dur kızım diyoruz anlamıyor, sus kızım diyoruz susmuyor, hiç bir şekilde bizi dinlemiyor derken, şu yazıya rastladım. En kısa sürede uygulamaya koyacağım, bakalım ne derece başarılı olacağız:)

ÇOCUĞUNUZUN SAYGI DUYACAĞI KURALLARI NASIL KOYACAKSINIZ 
            Ebeveynler genellikle sınır koymakta sorun yaşarlar. Çocuklarımızı bebek olarak mı, yoksa mantıklı küçük insanlar gibi mi görmemiz gerektiğine bir türlü karar veremeyiz. Bu yüzden genellikle disiplin yerine mantık, nedensellik ve çatışmayı önleme teknikleri kullanıyoruz. Bu, sakin ve daha büyük çocuklarda etkilidir. Çocuklarımıza kesinlikle saygı göstermemiz gerekiyor ancak ebeveynlik her şeyi politik açıdan doğru yapmaya çalışanlar için uygun bir iş değildir.
            Nazik davranma, adil olma ve sabır gösterme kadar cesaret ve kararlılık çok önemlidir. Nezaket ve tevazu göstererek sağlam kurallar koymak sizin için bir seçenek değil bir sorumluluk. Bu yüzden gelecek birkaç yıl boyunca çocuğunuzu sürekli ödüllendirmek ama aynı zamanda cezalandırmak zorunda da kalacaksınız. Elbette ödülleriniz, cezalarınızdan fazla olacak. Her güne neşeyle, affedip unutmaya hazır olarak başlayın. Ancak gerektiğinde neşenizin yerini ebeveynlik gücüne bırakıp, ne yapılması gerekiyorsa yapmaktan kaçınmamalısınız.
              Kural koymak ayrı, bunlara uymak ayrı bir şeydir. Başarılı bir şekilde kural koymanız için;
-          UYGUN BEKLENTİLERLE BAŞLAYIN: Şiddet, riskli hareketler, kötülük ve sizin için önemli olan bazı konularda kurallarınız elbette olacak. Ancak beklentileriniz çok yüksekse bu çocuğunuza zarar verir. Evdeki kırılabilecek eşyaları kaldırarak ya da koltuğa örtü sererek evinizi çocuğunuza uygun hale getirmek, onu değiştirmeye çalışmaktan daha iyidir.
-          UYGULAYABİLECEĞİNİZDEN EMİN OLDUĞUNUZ KURALLAR KOYUN: Ebeveynin siz olduğunu biliyorum ama bir ebeveyn bile her kavgayı kazanamaz. Mesela; çocuğunuzun brokoli yemesini, dişini fırçalamasını, tuvaleti kullanmasını, özür dilemesini, paylaşmasını, korkmamasını, özür dilemesini, merdiveni çıkmasını... aynı anda sağlayamazsınız. Kazanmayacağınız savaşlar verirseniz otoritenizi kaybetmeye başlarsınız. Bunun ardından da kaos ve isyanın gelmesi kaçınılmazdır.
-          CÜMLELERİNİZ KISA VE OLUMLU OLSUN: Çok fazla sözcük aleyhinize olur.eğer çocuğunuz sizi dinlemiyorsa bunun nedeni “ kötü dinlemesi” olabilir, ama bu “kötü anlatmanızdan” da kaynaklanıyor olabilir. Yorumlarınızın kısa ve tatlı olduğuna, bunları güvenli ve eleştirmeyen bir ses tonuyla çocuğunuza aktardığınıza emin olun. “ oyuncaklar kutuya gidiyor” ya da “ oyuncaklar kutuda mutlu” deyin. Çocuğunuzun giyinmesi için “Bluz! Ayakkabı’ Şimdi!” komutunu verin. Çocuğunuza bir kuralı hatırlatmak, ona bir şey yapmasını  söylemekten daha etkili olur ve isyan etme riskini azaltır. “Koşma” ya da “Otur” komutları yerine, “Burası yürüme alanı” “Sandalyeler oturmak içindir” cümlelerini kullanabilirsiniz.
-          TUTARLI OLUN: Eğer hızlı gittiğinizde trafik cezası alsanız hızlı gitmekten vazgeçerdiniz. Ama hız limitinizi iki yüz kez aştığınız halde yalnızca bir kez ceza aldıysanız büyük ihtimalle direksiyona her geçtiğinizde hız limitinizi aşmak istersiniz.
Etkili disiplinin önünde tutarlılık ve önceden tahmin edilebilirlik vardır. Çocuğunuz kuralları çiğnediğinde ceza almadığını fark ettiğinde daha da rahat davranmaya başlayacaktır. Ama kurallarınızı tutarlı bir şekilde, her koşulda uyguladığınızda çocuğunuzun doğru ve yanlışı algılamasına yardımcı olursunuz.
-          MAKSİMUM BAŞARI İÇİN ONUN DİLİNİ KULLANIN (YUMURCAKÇA)  Mesajınızı iletmek için yumurcak-çanın dört bölümünden de faydalanın: Kısaca cümleler, tekrar, dramatik bir ses tonu, belirgin yüz ve vücut hareketleri. Mesela; çocukları otoparkta koşmak gibi tehlikeli bir hareket yaparken gördüğümde onları biraz korkutabilirsiniz. Çok endişeli gözüküp ve kaşlarınızı çatarak “ Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır! Bak! ARABA! Tehlike ... O! Oo! Ooo!!!” diyebilirsiniz. ( Bu durumda, otomobil altında kalmak ve karşıdan karşıya geçerken iki tarafa bakmakla ilgili konuşmanızı gün içinde daha sakin olduğunuz bir zamana erteleyin)
Tehlike nedeniyle hemen harekete geçmek zorunda değilseniz önce onun hareketlerini ve duygularını dinlendirmek, çocuğunuzun da sizin duygularınıza karşı daha hassas olmasını sağlayacaktır.
Homurdanmayı ilk denediğinizde çocuğunuzun kafası karışabilir. Eğer böyle olursa ikili bir homurdanma, gürleme deneyin: önce homurdanın ama bu kez daha yüksek sesle tekrar homurdanın ve kaşlarınızı çatın. Başınızı sallayarak “Hayır. Hayır ‘ Vurmak yok! ‘ diyorum” deyin.
-          KARIŞIK MESAJLARDAN KAÇININ: Ciddiyken gülümsemeyin ya da tatlı bir ses tonu takınmayın. Çocuğunuz kuralları yıkarken gülümsüyor olabilir. Bu saygısızlık yaptığı ya da hareketini komik bulduğu anlamına gelmiyor. İçgüdüsel olarak size gülümserse, sizin de ona gülümseyeceğinizi biliyor ve sizin gülümsemeniz her şeyin hala yolunda olduğu anlamına geliyor. Karışık mesajlar yollamadığınıza emin olmak için sesinizi alçaltın ve ciddi bir yüz ifadesi takının.
-          YARATICI OLUN: Hareketli çocuklar emir almaktan nefret ederler. Bu zor çocuklarla iletişim kurarken kuralları ve yasakları daha eğlenceli ve daha az zorlayıcı bir dille söylemenin yollarını arayın! Nasıl? Fısıldamak, trampet sesi çıkarmak çocuğunuza bir yasak açıklamak üzere olduğunuzu haber vermek, komik bir şapka takmak, komik bir ses tonu kullanmak, kirli çorapların çamaşır makinesine nasıl “kendi kendilerine“ yürüdüğünü göstermek farklı seçeneklerden bazıları olabilir. Emirler vermeden mesajınızı nasıl iletebileceğinizi düşünmeye başladığınızda, bunların dışında birçok eğlenceli yol bulabilirsiniz.

KAYNAK: Başarılı Bir Çocuk Yetiştirmenin Yolları – Dr.Harvey Karp – Yakamoz Yayınları

28 Mart 2011 Pazartesi

HERGÜN PAZAR OLSA:)

Eskiden hiç sevmezdim pazar günlerini. Evde 3 erkek olunca(2 erkek kardeşim, +1 babam= 3 erkek:) pazar günleri hep spor programı izlenirdi bizim evde. Mevsim yaz da olsa, hava hep karanlık ve kasvetli gibi gelirdi bana. E bir de ertesi gün okul var... Hiç istemezdim pazar gününün gelmesini.
O zamanların üzerinden 20 yıldan fazla geçti ve ben şimdi o karanlık diye nitelendirdiğim pazar günlerini iple çekiyorum:) Eşim işe gitmiyor, kızım okula gitmiyor, tüm aile birlikteyiz yani. Genelde pazar günleri dışarda kahvaltı yaparız ancak bazı hafta sonları arkadaşlarla plan yapınca, ev kahvaltısını tercih ediyoruz, sonraki saatlerde evimizde olamayacağımızdan. İşte bu pazar da öyle oldu. Annem, babam ve kızkardeşim de bizde olunca, hep birlikte keyifli bir ev kahvaltısı yaptık. Daha sonra canım arkadaşım Ferda'nın evine pastalar börekler yemek üzere yola koyulduk. Bu kez kocalarımızı evde bırakıp, bebelerimizi alıp kadın kadına buluştuk:) Zeynep Duru'yu uyandıramayınca biraz geç gittik tabi. Canım Ferdacım çok güzel şeyler hazırlamış bizler için, çok emek vermiş. Tekrar tekrar ellerine sağlık diyor, teşekkür ediyorum.
Biz gittiğimizde Seda ve cool oğlu Kerem ordalardı, Naz hanım uyuyordu. Sonra Yaprak ve yakışıklı oğlu Poyraz geldi. İlknur kızı Elif ateşli olduğundan yanlız eşlik etti bize. Hülya ve asil kuzusu Öykü, yine assolist olarak en son teşrif edenlerdendi:) En son Ülkü ve kızları Elif ve Nihan geldi. Ortam çok güzeldi, sohbet harikaydı, kuzular uyumluydu(Naz ve Zeynep'in didişmelerini saymazsak tabi:) Öykü kuzum yine her zamanki gibi hanımefendiydi. Ferda yine bıcır bıcır... Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bile. Yaşasın hafta sonu, yaşasın arkadaşlık, yaşasın bu güzel insanları tanımama vesile olan Nurturia diyorum. 
Keşke her gün pazar olsa, her günümüz böyle güzel, eğlenceli geçse.... Seviyorum pazar günleriniiii:)

16 Mart 2011 Çarşamba

SİMİTÇİİ CAFE

Bazı mekanların enerjisi vardır, sıcaklığı vardır. Huzur verir insana. Orada yediğin, içtiğin, daha bir farklı, daha bir lezzetlidir. Senin değildir ama, senin gibi olmuştu artık....
Eşimle tanıştığımda ofisinin hemen karşısındaki bir cafeye çok sık gittiğinden bahsetmişti. Sıkı bir çay tiryakisi olduğundan, hava da güzel olunca, her fırsat bulduğunda bu cafenin bahçesinde alıyordu soluğu. Sonra birlikte gitmeye başladık. Nişanlıyken de evliyken de. Üstelik evlenince taşındığımız ev, bu cafeye de çok yakındı. Sonra kızımız doğdu. 30 günlüktü ilk kez oraya götürdüğümüzde:) Bizim ilişkimize, nişanlılığımıza, evliliğimize tanıklık eden bu cafede, artık kızımız koşturup oynuyordu:) Sonra sürekli karşılaştığımız halde tanışmakta çooookkk geç kaldığımız sahibesi Gürsel hanımla samimi olduk. Bahçede Türk kahvesi muhabbetlerimizin tadına doyum olmaz, sohbet uzaaar gider.... Kızıma bayılır Gürsel. İlk doğum gününde orada bir parti bile verdi, muhteşemm bir pasta sürpriziyle hem de:)
Yaklaşık 5 yıldır hemen hemen her hafta sonu Simitçii Cafe 'deyiz biz ailece. Kızım o kadar alıştı ki; mutfağa gider, personelle sohbet eder, dolaptan kendine meyve suyu alır:) Sağolsunlar personel de çok sever kızımı, birbirlerine çok alışkınlar yani. Gürsel'i görünce hemen ''Güüydell'' diyerek masasına gider, kucağına oturur, iPhone nunu karıştırır, animasyonlarıyla oynar. Gürsel de hiç rahatsız olmadan, hatta kahkahalarla Zeynep Duru'yu izler.( Gürsel'e göre Zeyno tabi:)
Çok tatlı bir kadındır Gürsel. Çok enerjik, çok güler yüzlü, çok içtendir. Yıllar boyu karşılaşıp da, tanışmak için niye bu kadar geç kaldığımı hala anlamış değilim. İşte bu güzel kadın, şu sıralar tatlı bir telaş halinde. Çünkü Simitçii Cafe 'nin 3.sü yakında açılıyor. Biz Çankaya yıldız şubesine gidiyoruz evimize yakın olduğu için. Diğer şube Ümitköy'deydi. Şimdi Çayyolu semtine yeni bir Simitçii daha açılıyor. Biz de heyecanla bekliyoruz yeni mekanı:)
Allah'ım bu yeni mekanda da bol kazanç ve huzur versin Gürsel'ciğime. Heyecanına heyecan katsın, enerjisini hiç boşa çıkarmasın. Bu yazı da bizim ailecek, açılış sürprimiz  olsun yeni Simitçii'mize:)
 Yeni Simitçii Cafe hayırlı ve uğurlu olsun canım arkadaşım. Darısı 5., 10. şubelere artık:)....

15 Mart 2011 Salı

BLOG YASAKLARI KALKTIII:))))))))

Yaşasın! Nihayet bloglardaki yasak kalktı, herkes evine döndü:) Çok can sıkıcıydı bu yasak. Çoğu kimsenin yazma aşkını baltalamış, kelimelerimiz içimizde kalmıştı. Ama bitti. Tekrar klavyelerimizin başına, anılarımızın yanına dönebiliriz:) Haydi açığı kapatalım:)



kızım da bu kadaaarrr sevinmiş
blogların açılmasına:)

14 Mart 2011 Pazartesi

BLACK SWAN

Cumartesi günü annemle babam gelip Zeynep Duru'yu aldılar. Tam 1 haftadır görmedikleri için çok özlemişler, bu gece bizde kalsın dediler. Biz de eşimle ''gece uyanır mı, ağlar mı, bizi ister mi'' düşünceleri arasında, bıraktık anneanne ve dedenin kollarına:)
Eee günlerden cumartesi, kız da evde yok, napalım? Film izleyelim! Uzun süredir görmek istediğim bir film vardı; BLACK SWAN... Aşkım mısırları patlattı, colaları doldurdu, filmi taktı, başladık izlemeye. Genel anlamda çok güzel bir film. Oyunculuk, müzik, sahne, efektler...
Ancak biz karı-koca sonuç odaklı olduğumuzdan, pek de beklediğimiz gibi bir final olmadı. Yani final güzel de, bizi tatmin etmedi. Eminim yalnız başıma izleseydim, çok daha keyif alabilirdim. Recai film izlemeyi pek sevmediğinden, bir de filmin sonu onun beklentisini karşılayamıyorsa, tatsız birşey oluyor beraber film izlemek. Kendi şahsi fikrimce; güzel film, çok iyi oyunculuk, harika ama biraz karışık ve hayal gücüne dayalı bir senaryo.
Bu ayın filmi de bu oldu işte:)

OKU OKU OKU...

Ben tam bir kitap kurduyum. Kendimi bildim bileli okurum, herşeyi ama herşeyi. Küçükken annem ve babam kızarlardı ''gözlerin bozulacak, yeter diye!!
Düşünebiliyor musunuz, bir anne ve baba, çok okuduğu için, çocuklarının gözüne zarar gelecek diye korkuyor:) Hala devam eder okuma aşkım. Hatta canım kocam söz verdi, yeni evimizin bir odasına boydan boya kütüphane yaptıracak, orası benim okuma odam olacak:)
Gelelim bizim kızın durumuna; kitaplardan ve okunacak herşeyden nefret eden bir kızım var benim:( 10 saniye bile kucağımda tutup, bir kaç satır okuyamıyorum, ilgisini çekmiyor. O kadar üzülüyorum ki bu duruma. Benim gibi okuma hastası bir annenin, kitapları hiç sevmeyen kızı...
Hafta sonu eşimle bu üzüntümü paylaştım, o da ''daha küçük, zamanla ilgisini çeker heralde'' dedi ama ben pek emin olamadım bundan. Daha sonra Zeynep Duru'yu kucağına aldı, bol resimli bir kitap seçti (Asya'mın hediyesi olan ''kayıp yüzük'' isimli kitap:) Başladı resimlerdeki hayvanları tanıtmaya. Aaaa bizim kız kuzu kuzu dinlemesin mi? Baba mest olmasın mı? Ben şaşırmayayım mı? Hatta babasının kucağında sıkılıp, kendisi okumak istedi:) Aldı kitabını, oturdu halının üzerine, başladı o minicik parmaklarını sayfalarda gezdirmeye:) Ben mutluluktan havalara uçtum resmen. Ve pek tabi hemen foto makineme sarılıp, bu anı ölümsüzleştirdim:)
Oku kızım oku! Okumaktan kimseye zarar gelmez. Aksine, her ortamda, her insanla konuşabileceğin, paylaşabileceğin bilgiler edinirsin kitaplardan. Oku bebeğim, hep oku sen, annen gibi...

6 Mart 2011 Pazar

AÇIK HAVA GEZMELERİNE DEVAM....

Şu soğuk kış günlerinden sıkıldığımızdan olsa gerek, azıcık güneş görsek atıyoruz kendimizi dışarı. Bu cumartesi de öyle yaptık. Baktık hava güzel, tam kapalı bir alana gidiyorken, aniden fikir değiştirip açık hava bir yere dalıverdik. Evimize çok yakın ve sürekli adını duyduğum bir yerdi ''çıtır simit''. Hadi biz de bir gidip bakalım, nasıl bir yermiş dedik. Bahçesindeki yavus kuşlarının namını çok duymuştuk. Tam bahçeye girmişken, meşhur tavus kuşları karşıladı bizi:) Zeynep Duru önce korktu, seslerinden irkildi. Yavaş yavaş alıştıkça, seslerini bile taklit etmeye çalıştı. Çocuk da haklı. Masaların yanına kadar gelip öyle bir kabarıyorlar ki, ben bile korktum:) Sonuç itibariyle bu hafta sonunu kapalı alışveriş merkezlerinde geçirmektense, açık havada mis gibi çay içip, gözleme yiyip, tavus kuşlarıyla oynayan kızımın şen kahkahalrını dinleyerek geçirmek çok daha güzeldi:)

2 Mart 2011 Çarşamba

YAŞASIN! :)

Şu an itibariyle bloguma girebiliyorum:) Tamam başka yerlere kopyalamıştım, tamam daha yeniyim çok kaydım yok ama, emek verdim ben bu bloga. Kızımla ilgili anılar kaydedip, aklı erdiğinde okutacağım diye hayaller kurdum. Sonra birşey oldu ve birkaç kişinin yaptığı hatayı hepimize maledip, bu hatıraları elimizden almaya çalıştılar. Ama görüldüğü üzere, herşeye bir çare bulunuyor:) Gerçi ben şimdi bunu böyle alenen yazdım ya, yarın yine engelleyebilirler:) Yazabildiğim, engellenmediğim sürece burdayım. Kimse yazma hakkımı elimden alamaz!

1 Mart 2011 Salı

BLOGUMA DOKUNMA!!!

NE SAÇMA ŞEYLER OLUYOR BU ÜLKEDE! 1 KİŞİNİN HATASI, BİNLERCE KİŞİYE MALEDİLİP, HERKESİN EMEĞİNE YAZIK EDİYORLAR! BİLİYORUM BU YAZININ BİR FAYDASI OLMAYACAK AMA, EN AZINDAN HERKES BLOGUNDA PAYLAŞIRSA, OLAYLARIN FARKINDA OLDUĞUMUZU BİLİRLER!!!

BENİM BENİM BENİM.!!!!!!!!!

Bu nedir ya? Herşey ''benim''!
Pazar günü misafirlerim vardı ve tabi çocukları. Naz ve Öykü bizim kızla yakın yaşta, Keremcik biraz daha büyük, abi o:) Ferdacığımın kızı Naz, gelirken kendi bebeğini de getirmiş. Ferda dediki ''kendi bebeğimizi getirdik biz, kavga falan çıkmasın diye dedi:) Ben de ''yok hayatım, bizim kız daha bilmiyor eşyasını benimsemeyi, vermemezlik yapmaz'' dememle, Zeynep bir hışımla fırlayıp Naz'ın bebeğini kaptı. Ben daha neler olduğunu anlayamadan Naz'ın elindeki diğer oyuncaklara da saldırıp ''menimm'' diye ağlamaya başladı! Ben çok utanıp ''Ferdacım, vallahi ilk kez böyle yapıyor, çok şaşkınım'' falan demeye çalıştım ama, Ferda güldü geçti:) Naz Zeynep Duru'dan 11 ay büyük olduğu için Ferda tecrübeli tabi. Bu yaşlarda hepsi yapıyor bunu dedi. Ben hala olayın şokunu yaşarken, Zeynep bu kez annesinin kucağındaki Naz'ı kıskanmaya başladı. İnsin diye ağlıyor. Diyorum ki; annecim, O Naz'ın annesi, gel ben de seni kucağıma alayım, yok! İllaki insin diyor:) Tabi bu arada Kerem bir köşede cool cool oturuyor..... Nasıl bir çekişme var kızlar arasında, görülmeye değerdi:) Ortaya çadırımızı getirdik de sular biraz duruldu. Zeynep biraz oyalandı, kafası dağıldı, paylaşmaya başladı oyuncaklarını. Tabi caillousuna yine kıyamadı, vermedi kimseye:) Ancak ilerleyen saatlerde Naz ve Zeynep Duru, çamaşır sepetinin birer ucundan tutmuş, güle oynaya bize getirdi. Hatta kızım, herkes giderken ağlayıp ''Naşş, Öytüü (Naz, Öykü) diye cama yapıştı:) Bir dahaki sefere birbirlerine alışmış olmanın rahatlığıyla, daha iyi anlaşacaklarını umut ediyorum:) 
Ben herşeyi sahiplenip ''menimmm, menimmm'' demesinin bu kadar erken olacağını hiç düşünmemiştim! Gafil avlandık:))))


(bebeği kaptırmak istemeyen Zeynep Duru, onu
umursamayıp bebeği çekiştiren Naz:)

28 Şubat 2011 Pazartesi

KEYİFLİ BİR PAZAR:)

  Çok güzel bir pazar günüydü. Dostlarla içilen sıcacık çaylar, kahveler, yanında da bol sohbet (çocukların izin verdiği sürede tabi:)
Çok arkadaşım, dostum yoktur benim. Herkesi öyle kolay hayatıma alıp birşeylerimi paylaşamam. Hele evim, çoğumuzun olduğu gibi, evim özeldir, kutsaldır. Sadece dostlarım gelir, ailemi tanır. Yaklaşık 1 yıldır sanal dünyadan arkadaşlarım var. Yüzyüze görüşmediğim, seslerini duymadığım, yanlızca ekrandaki yazılardan birbirimizi tanıdığımız..... Dün onlardan 3 aile evime davetliydi. Hiç tereddüt etmeden, yazılarında bile o samimiyeti, sıcaklığı hissettiğim 3 aile.
İlk önce Sevgili Seda, eşi Hasan bey ve yakışıklı oğluşları Kerem geldi. Üstelik Seda'nın evi bizim eve uzak olduğundan, en son gelebiliriz dedikleri halde, ilk onlar geldi:)
 Kısa süre sonra deli-dolu Ferda, eşi Cüneyt bey ve cilveli kızları Naz:) Naz'ın bıcır bıcır sesi sokakta yankılanıyordu ''bişş geyydiiikkk'':)))))))
En son, assolistimiz Hülya, eşi Hakan bey, ve asil mi asil Öykücük.... Ferda ve Seda'yla daha önce tanışmıştık ama Hülya'yla ilk kez yüzyüze karşılaşacaktık. Ferda camdan görmüş, ''Geldiler'' dedi. Kapıyı açtım, karşımda 40 yıldır tanıdığım bir arkadaşım varmış gibi:) Hülyada da aynı tepki:) İşin ilginci, Ferda ve Seda'yla da ilk karşılaşmamızda daha önceden tanışıyor gibiydik:) Öykü kuzusu yolda uyuyakalmış, onu Zeynep Duru'nun yatağına yatırıp, geçtik kahvaltı masasına. Ve gelsin çaylar, başlasın muhabbet.............
Yedik, içtik, güldük, eğlendik. Dostlarımızı ağırlamaktan çok büyük keyif aldık eşim ve ben. Tabiki kızımız da:) Her ne kadar önceleri Naz'la oyuncak kavgasına girse de, en son çamaşır sepetini güle oynaya beraber taşıdıklarını gördüm:) Herkes gittikten sonra uzun süre camın önünde ''Naşş, Öytüü, abii'' diye diye bekledi, belki geri dönerler diye:) Kısacası biz ailece, süper bir pazar günü geçirdik. Gelen büütün dostlarımıza çok teşekkürler, ayağınıza sağlık...
NOT: Ferda'nın kocası hayatta yaşlanmaz, Ferda gibi eşi olunca insanın:) Seda ve Hülya, ağır abla olarak, Ferda ve beni dengelediler:) Hepsinin eşleri de çok beyefendi, tam bir aile babası gibiydi. Bebelerse tam yemelik tabikiiiiiii:)))))))))

26 Şubat 2011 Cumartesi

ÇOK ÇOK GECİKMİŞ BİR POST..... (doğum hikayem)

Kavrulan bir Ankara yazının ağustos ayının 2. günü... Hayatımın anlamı, biricik kocamla tanıştık. Bir süre flörtten sonra evlilik, ama 2 yıl çocuk düşünmeme gibi bir şart.
Tabi bu şartı ben koydum. Çünkü kendimi hiç ANNE gibi düşünemiyordum. Eşim ''hele bir evlenelim, sen de isteyeceksin, gör bak'' dediğinde 2 yıl çocuk falan yookkk demiştim.
Evlendikten 1 ay sonra, hadi çocuk yapalım demeye başladım:) Çok şanslıydık hemen hamile kaldım. İlk bebek, ilk yeğen, ilk torun... Bütün sülalede bayram havası:)
8 haftalık oldu bebeğim, kalp atışlarını duymaya gidiyoruz. O da ne? Doktorun yüzünde garip bi ifade! Bebeğin kalp atışları 10 gün önce durmuş, ölmüş bu bebek!! Nee? nasıl yani? niye ben? gibi sorular beynimde dolanıyor. Hemen almalıyız diyor doktor. Hayır diyorum bebeğim yaşıyor!
Hemen başka bir doktora gidiyoruz. Aynı cevap: bebek yaşamıyor:(( Dünya başıma yıkıldı sandım, mahvoldum. Ertesi gün aldılar bebeğimi. 3 ay hamile kalmak yasak dediler. 3 asır gibiydi beklediğimiz zaman. Sonraa yine hemen hamile kaldım:) 3 haftalık hamileyken öğrendim bebeğimi. Yine bütün aile sevinçten havaya uçuyor.
Annem dediki; keşke kalp atışını duyduktan sonra bana haber verseydiniz, böyle beklemek beni mahvediyor. Hayır diyorum anneme, hayır 2. kez benim başıma gelmiycek bu olay, bebeğimi bu kez kaybetmeyeceğim...
Ertesi gün hafif bir kanama, doktor kontrolü, sonuç: biyokimyasal düşük!!
Aman Allahım bu bir kabus olmalı diyorum, kabullenemiyorum. 1 ay sonra tekrar deniyoruz, yine hamileyim. Bu kez kimseye söylemeyelim diyoruz eşimle.
27 KASIM 2008 minicik bir kalp atıyor ekranda. Mutluluktan ağlıyoruz eşimle:) Hala temkinliyiz söylemiycez kimseye. Bu arada ben mide bulantısından, kusmaktan öleceğim nerdeyse. Herşeyden midem bulanıyor. Annem, Ezgi hamilemisin yoksa diyor, ben anlamasın diye, yoo yeni test yaptım değilim, midemi üşütmüşüm diyorum.
1 hafta sonra yine doktor kontrolündeyiz. Doktorum BU BEBEĞE ARTIK HİÇ BİRŞEY OLMAZ diyor:) Havalara uçuyoruz eşimle. Tabi koşa koşa anneme gidiyoruz. (Bebek şeklinde çikolatalar alıp, kutunun üzerine ultrason resmini koyduk. Dili tutuldu kadının konuşamadı:)
İlk 3 ay kabus gibiydi. Sürekli kilo kaybediyordum kustuğum için. Hatta bir ara BEN ARTIK BU HAMİLELİĞE DEVAM EDEMİYCEM falan demişliğim bile var:)
Sonraki 6 ay güle oynaya geçen hamileliğimin sonunda, normal doğum ısrarlarım sonucunda, sabaha kadar sancı çektim. Yetmedi suni sancı verdiler, ama ı ıh açılma yok. Sezeryan diyorlar, ben sancılar arasında bağırarak HAYIIRR, BEN NORMAL DOĞURUCAAMM diyorum:)
Sonuç: karnımda kakasını yapan kızımı sezeryanla aldılar:) Pespembe dudaklı, bembeyaz bir kız çocuğu. Dupduru besberrak. Adı da kendi gibi ZEYNEP DURU...
Artık anneyim, ANNE EZGİ:) kulağa ne hoş geliyor. Allah isteyen herkesin isminin başında ANNE kelimesinin yazmasını nasip etsin inşallah...
Zeynep Duru'ma NOT: Annecim, bu yazıyı yazarken çok düşündüm. Sen bunları okuyunca üzülür müsün, silsem mi acaba, senden önce yaşananları bilmesenmi ki diye... Sen sakın üzülme bebeğim. Çünkü biz babanla bu konuda yeteri kadar üzüldük. Artık dünyanın en mutlu insanlarıyız. Sen varsın yanımızda, sana sahibiz. Bunlar geçmişte kalan bir anı artık. Yaşanmış, geçmiş bitmiş bir anı.......

ANNEANNE-DEDE AŞKI....



Zeynep Duru benim ailemde ilk torun, ilk yeğen. (baba tarafı kalabalık) Üstelik şu an itibariyle bir kardeşi ya da kuzeni olmadığından ''tek'' ünvanına da sahip:) İşte bu ''ilk'' ve ''tek'' olma durumları bazen beni geriyor. Ne zaman anneanne ve dedenin evine gitse, en yüksek seviyede şımarıklıkla dönüyor. Her dediği yapılıyor, her istediği eline veriliyor(özellikle dedesinin cep telefonu, kumandalar, araba anahtarı) Haliyle eve geldiğinde de aynı ihtimamı bekliyor hanfendi. Daha küçücük bebekken, dayısı(Burak) sabaha kadar işyerinde nöbet tutar, işten çıkınca doooğru yeğeninin yanına gelirdi. Teyzesi (Tutku) meşhur ''Kukku'' hergün arar, hafta sonları görmeye gelir. Dedesi nerdeyse hergün uğrar görmek için... Benim 19 aylık kızım, bu ilginin ve sevginin öyle farkında ki; nasıl kullanıyor bir bilseniz.
Bu haftaki buluşmada, dedeye yeni bir Kaaayu aldırdı, bütün oyuncaklara saldırdı, dedesi nerdeyse istediği bütün oyuncakları alıyordu da, zar zor ikna ettim ikisini de:)
Anneannesinin yaptığı bütün yemeklere bayılır. Aynısını ben yapsam yemez. Gece uyanıp ''kukkummm, dedemmm, nannanemmm diye sayıklar. Her cümlesinde mutlaka onların ismi de geçer. Eeee çocuk da olsa anlıyor, kimin onu sevip değer verdiğini..........