31 Mart 2011 Perşembe

ÇOCUĞUNUZUN SAYGI DUYACAĞI KURALLARI NASIL KOYACAKSINIZ.

Bizim afacanla son günlerde başımız dertte. İnanılmaz bir asilik, başkaldırı ve inatlaşma durumu söz konusu. Dün akşam gittiğimiz alışveriş merkezinde bizi resmen nakavt etti! Pusetinde oturmasının imkanı yok. İllaki yürüyecek, hatta koşacak. Her mağazaya dalacak, her oyuncakçıya girip saatlerce çıkmayacak. Ona engel olmaya, kucağımıza almaya çalıştığımızda kendini yerden yere atıyor. Canı yanıyormuş gibi çığlık çığlığa ağlıyor. Dünyanın en sakin insanı olan eşim bile dün akşam çıldırdı! Nasıl çıldırmasın, çocuk öyle bir ağlıyor ki, herkes bize baktı. Dövüyoruz falan sandılar herhalde. Bir de acemi kasiyer, yanlış hesap yapıp, bütün ürünleri poşetinden çıkarıp tek tek yeniden kasadan geçirmeye çalışınca, bizimki büsbütün sıkılıp, babasının kucağından kendini aşağıya atmaya çalıştı. Bu kez ben  kasadaki onca kişi sanki benim yüzümden bekliyormuş gibi yerinden dibine girdiğimden, kasiyer kıza çıkıştım.  Zeynep bir taraftan eşimi deli etti, eşim onu uzağa götürdü, ben kasada kalakaldım. Kabus gibi bir alışverişti yani. Dur kızım diyoruz anlamıyor, sus kızım diyoruz susmuyor, hiç bir şekilde bizi dinlemiyor derken, şu yazıya rastladım. En kısa sürede uygulamaya koyacağım, bakalım ne derece başarılı olacağız:)

ÇOCUĞUNUZUN SAYGI DUYACAĞI KURALLARI NASIL KOYACAKSINIZ 
            Ebeveynler genellikle sınır koymakta sorun yaşarlar. Çocuklarımızı bebek olarak mı, yoksa mantıklı küçük insanlar gibi mi görmemiz gerektiğine bir türlü karar veremeyiz. Bu yüzden genellikle disiplin yerine mantık, nedensellik ve çatışmayı önleme teknikleri kullanıyoruz. Bu, sakin ve daha büyük çocuklarda etkilidir. Çocuklarımıza kesinlikle saygı göstermemiz gerekiyor ancak ebeveynlik her şeyi politik açıdan doğru yapmaya çalışanlar için uygun bir iş değildir.
            Nazik davranma, adil olma ve sabır gösterme kadar cesaret ve kararlılık çok önemlidir. Nezaket ve tevazu göstererek sağlam kurallar koymak sizin için bir seçenek değil bir sorumluluk. Bu yüzden gelecek birkaç yıl boyunca çocuğunuzu sürekli ödüllendirmek ama aynı zamanda cezalandırmak zorunda da kalacaksınız. Elbette ödülleriniz, cezalarınızdan fazla olacak. Her güne neşeyle, affedip unutmaya hazır olarak başlayın. Ancak gerektiğinde neşenizin yerini ebeveynlik gücüne bırakıp, ne yapılması gerekiyorsa yapmaktan kaçınmamalısınız.
              Kural koymak ayrı, bunlara uymak ayrı bir şeydir. Başarılı bir şekilde kural koymanız için;
-          UYGUN BEKLENTİLERLE BAŞLAYIN: Şiddet, riskli hareketler, kötülük ve sizin için önemli olan bazı konularda kurallarınız elbette olacak. Ancak beklentileriniz çok yüksekse bu çocuğunuza zarar verir. Evdeki kırılabilecek eşyaları kaldırarak ya da koltuğa örtü sererek evinizi çocuğunuza uygun hale getirmek, onu değiştirmeye çalışmaktan daha iyidir.
-          UYGULAYABİLECEĞİNİZDEN EMİN OLDUĞUNUZ KURALLAR KOYUN: Ebeveynin siz olduğunu biliyorum ama bir ebeveyn bile her kavgayı kazanamaz. Mesela; çocuğunuzun brokoli yemesini, dişini fırçalamasını, tuvaleti kullanmasını, özür dilemesini, paylaşmasını, korkmamasını, özür dilemesini, merdiveni çıkmasını... aynı anda sağlayamazsınız. Kazanmayacağınız savaşlar verirseniz otoritenizi kaybetmeye başlarsınız. Bunun ardından da kaos ve isyanın gelmesi kaçınılmazdır.
-          CÜMLELERİNİZ KISA VE OLUMLU OLSUN: Çok fazla sözcük aleyhinize olur.eğer çocuğunuz sizi dinlemiyorsa bunun nedeni “ kötü dinlemesi” olabilir, ama bu “kötü anlatmanızdan” da kaynaklanıyor olabilir. Yorumlarınızın kısa ve tatlı olduğuna, bunları güvenli ve eleştirmeyen bir ses tonuyla çocuğunuza aktardığınıza emin olun. “ oyuncaklar kutuya gidiyor” ya da “ oyuncaklar kutuda mutlu” deyin. Çocuğunuzun giyinmesi için “Bluz! Ayakkabı’ Şimdi!” komutunu verin. Çocuğunuza bir kuralı hatırlatmak, ona bir şey yapmasını  söylemekten daha etkili olur ve isyan etme riskini azaltır. “Koşma” ya da “Otur” komutları yerine, “Burası yürüme alanı” “Sandalyeler oturmak içindir” cümlelerini kullanabilirsiniz.
-          TUTARLI OLUN: Eğer hızlı gittiğinizde trafik cezası alsanız hızlı gitmekten vazgeçerdiniz. Ama hız limitinizi iki yüz kez aştığınız halde yalnızca bir kez ceza aldıysanız büyük ihtimalle direksiyona her geçtiğinizde hız limitinizi aşmak istersiniz.
Etkili disiplinin önünde tutarlılık ve önceden tahmin edilebilirlik vardır. Çocuğunuz kuralları çiğnediğinde ceza almadığını fark ettiğinde daha da rahat davranmaya başlayacaktır. Ama kurallarınızı tutarlı bir şekilde, her koşulda uyguladığınızda çocuğunuzun doğru ve yanlışı algılamasına yardımcı olursunuz.
-          MAKSİMUM BAŞARI İÇİN ONUN DİLİNİ KULLANIN (YUMURCAKÇA)  Mesajınızı iletmek için yumurcak-çanın dört bölümünden de faydalanın: Kısaca cümleler, tekrar, dramatik bir ses tonu, belirgin yüz ve vücut hareketleri. Mesela; çocukları otoparkta koşmak gibi tehlikeli bir hareket yaparken gördüğümde onları biraz korkutabilirsiniz. Çok endişeli gözüküp ve kaşlarınızı çatarak “ Hayır, hayır, hayır, hayır, hayır! Bak! ARABA! Tehlike ... O! Oo! Ooo!!!” diyebilirsiniz. ( Bu durumda, otomobil altında kalmak ve karşıdan karşıya geçerken iki tarafa bakmakla ilgili konuşmanızı gün içinde daha sakin olduğunuz bir zamana erteleyin)
Tehlike nedeniyle hemen harekete geçmek zorunda değilseniz önce onun hareketlerini ve duygularını dinlendirmek, çocuğunuzun da sizin duygularınıza karşı daha hassas olmasını sağlayacaktır.
Homurdanmayı ilk denediğinizde çocuğunuzun kafası karışabilir. Eğer böyle olursa ikili bir homurdanma, gürleme deneyin: önce homurdanın ama bu kez daha yüksek sesle tekrar homurdanın ve kaşlarınızı çatın. Başınızı sallayarak “Hayır. Hayır ‘ Vurmak yok! ‘ diyorum” deyin.
-          KARIŞIK MESAJLARDAN KAÇININ: Ciddiyken gülümsemeyin ya da tatlı bir ses tonu takınmayın. Çocuğunuz kuralları yıkarken gülümsüyor olabilir. Bu saygısızlık yaptığı ya da hareketini komik bulduğu anlamına gelmiyor. İçgüdüsel olarak size gülümserse, sizin de ona gülümseyeceğinizi biliyor ve sizin gülümsemeniz her şeyin hala yolunda olduğu anlamına geliyor. Karışık mesajlar yollamadığınıza emin olmak için sesinizi alçaltın ve ciddi bir yüz ifadesi takının.
-          YARATICI OLUN: Hareketli çocuklar emir almaktan nefret ederler. Bu zor çocuklarla iletişim kurarken kuralları ve yasakları daha eğlenceli ve daha az zorlayıcı bir dille söylemenin yollarını arayın! Nasıl? Fısıldamak, trampet sesi çıkarmak çocuğunuza bir yasak açıklamak üzere olduğunuzu haber vermek, komik bir şapka takmak, komik bir ses tonu kullanmak, kirli çorapların çamaşır makinesine nasıl “kendi kendilerine“ yürüdüğünü göstermek farklı seçeneklerden bazıları olabilir. Emirler vermeden mesajınızı nasıl iletebileceğinizi düşünmeye başladığınızda, bunların dışında birçok eğlenceli yol bulabilirsiniz.

KAYNAK: Başarılı Bir Çocuk Yetiştirmenin Yolları – Dr.Harvey Karp – Yakamoz Yayınları

28 Mart 2011 Pazartesi

HERGÜN PAZAR OLSA:)

Eskiden hiç sevmezdim pazar günlerini. Evde 3 erkek olunca(2 erkek kardeşim, +1 babam= 3 erkek:) pazar günleri hep spor programı izlenirdi bizim evde. Mevsim yaz da olsa, hava hep karanlık ve kasvetli gibi gelirdi bana. E bir de ertesi gün okul var... Hiç istemezdim pazar gününün gelmesini.
O zamanların üzerinden 20 yıldan fazla geçti ve ben şimdi o karanlık diye nitelendirdiğim pazar günlerini iple çekiyorum:) Eşim işe gitmiyor, kızım okula gitmiyor, tüm aile birlikteyiz yani. Genelde pazar günleri dışarda kahvaltı yaparız ancak bazı hafta sonları arkadaşlarla plan yapınca, ev kahvaltısını tercih ediyoruz, sonraki saatlerde evimizde olamayacağımızdan. İşte bu pazar da öyle oldu. Annem, babam ve kızkardeşim de bizde olunca, hep birlikte keyifli bir ev kahvaltısı yaptık. Daha sonra canım arkadaşım Ferda'nın evine pastalar börekler yemek üzere yola koyulduk. Bu kez kocalarımızı evde bırakıp, bebelerimizi alıp kadın kadına buluştuk:) Zeynep Duru'yu uyandıramayınca biraz geç gittik tabi. Canım Ferdacım çok güzel şeyler hazırlamış bizler için, çok emek vermiş. Tekrar tekrar ellerine sağlık diyor, teşekkür ediyorum.
Biz gittiğimizde Seda ve cool oğlu Kerem ordalardı, Naz hanım uyuyordu. Sonra Yaprak ve yakışıklı oğlu Poyraz geldi. İlknur kızı Elif ateşli olduğundan yanlız eşlik etti bize. Hülya ve asil kuzusu Öykü, yine assolist olarak en son teşrif edenlerdendi:) En son Ülkü ve kızları Elif ve Nihan geldi. Ortam çok güzeldi, sohbet harikaydı, kuzular uyumluydu(Naz ve Zeynep'in didişmelerini saymazsak tabi:) Öykü kuzum yine her zamanki gibi hanımefendiydi. Ferda yine bıcır bıcır... Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bile. Yaşasın hafta sonu, yaşasın arkadaşlık, yaşasın bu güzel insanları tanımama vesile olan Nurturia diyorum. 
Keşke her gün pazar olsa, her günümüz böyle güzel, eğlenceli geçse.... Seviyorum pazar günleriniiii:)

16 Mart 2011 Çarşamba

SİMİTÇİİ CAFE

Bazı mekanların enerjisi vardır, sıcaklığı vardır. Huzur verir insana. Orada yediğin, içtiğin, daha bir farklı, daha bir lezzetlidir. Senin değildir ama, senin gibi olmuştu artık....
Eşimle tanıştığımda ofisinin hemen karşısındaki bir cafeye çok sık gittiğinden bahsetmişti. Sıkı bir çay tiryakisi olduğundan, hava da güzel olunca, her fırsat bulduğunda bu cafenin bahçesinde alıyordu soluğu. Sonra birlikte gitmeye başladık. Nişanlıyken de evliyken de. Üstelik evlenince taşındığımız ev, bu cafeye de çok yakındı. Sonra kızımız doğdu. 30 günlüktü ilk kez oraya götürdüğümüzde:) Bizim ilişkimize, nişanlılığımıza, evliliğimize tanıklık eden bu cafede, artık kızımız koşturup oynuyordu:) Sonra sürekli karşılaştığımız halde tanışmakta çooookkk geç kaldığımız sahibesi Gürsel hanımla samimi olduk. Bahçede Türk kahvesi muhabbetlerimizin tadına doyum olmaz, sohbet uzaaar gider.... Kızıma bayılır Gürsel. İlk doğum gününde orada bir parti bile verdi, muhteşemm bir pasta sürpriziyle hem de:)
Yaklaşık 5 yıldır hemen hemen her hafta sonu Simitçii Cafe 'deyiz biz ailece. Kızım o kadar alıştı ki; mutfağa gider, personelle sohbet eder, dolaptan kendine meyve suyu alır:) Sağolsunlar personel de çok sever kızımı, birbirlerine çok alışkınlar yani. Gürsel'i görünce hemen ''Güüydell'' diyerek masasına gider, kucağına oturur, iPhone nunu karıştırır, animasyonlarıyla oynar. Gürsel de hiç rahatsız olmadan, hatta kahkahalarla Zeynep Duru'yu izler.( Gürsel'e göre Zeyno tabi:)
Çok tatlı bir kadındır Gürsel. Çok enerjik, çok güler yüzlü, çok içtendir. Yıllar boyu karşılaşıp da, tanışmak için niye bu kadar geç kaldığımı hala anlamış değilim. İşte bu güzel kadın, şu sıralar tatlı bir telaş halinde. Çünkü Simitçii Cafe 'nin 3.sü yakında açılıyor. Biz Çankaya yıldız şubesine gidiyoruz evimize yakın olduğu için. Diğer şube Ümitköy'deydi. Şimdi Çayyolu semtine yeni bir Simitçii daha açılıyor. Biz de heyecanla bekliyoruz yeni mekanı:)
Allah'ım bu yeni mekanda da bol kazanç ve huzur versin Gürsel'ciğime. Heyecanına heyecan katsın, enerjisini hiç boşa çıkarmasın. Bu yazı da bizim ailecek, açılış sürprimiz  olsun yeni Simitçii'mize:)
 Yeni Simitçii Cafe hayırlı ve uğurlu olsun canım arkadaşım. Darısı 5., 10. şubelere artık:)....

15 Mart 2011 Salı

BLOG YASAKLARI KALKTIII:))))))))

Yaşasın! Nihayet bloglardaki yasak kalktı, herkes evine döndü:) Çok can sıkıcıydı bu yasak. Çoğu kimsenin yazma aşkını baltalamış, kelimelerimiz içimizde kalmıştı. Ama bitti. Tekrar klavyelerimizin başına, anılarımızın yanına dönebiliriz:) Haydi açığı kapatalım:)



kızım da bu kadaaarrr sevinmiş
blogların açılmasına:)

14 Mart 2011 Pazartesi

BLACK SWAN

Cumartesi günü annemle babam gelip Zeynep Duru'yu aldılar. Tam 1 haftadır görmedikleri için çok özlemişler, bu gece bizde kalsın dediler. Biz de eşimle ''gece uyanır mı, ağlar mı, bizi ister mi'' düşünceleri arasında, bıraktık anneanne ve dedenin kollarına:)
Eee günlerden cumartesi, kız da evde yok, napalım? Film izleyelim! Uzun süredir görmek istediğim bir film vardı; BLACK SWAN... Aşkım mısırları patlattı, colaları doldurdu, filmi taktı, başladık izlemeye. Genel anlamda çok güzel bir film. Oyunculuk, müzik, sahne, efektler...
Ancak biz karı-koca sonuç odaklı olduğumuzdan, pek de beklediğimiz gibi bir final olmadı. Yani final güzel de, bizi tatmin etmedi. Eminim yalnız başıma izleseydim, çok daha keyif alabilirdim. Recai film izlemeyi pek sevmediğinden, bir de filmin sonu onun beklentisini karşılayamıyorsa, tatsız birşey oluyor beraber film izlemek. Kendi şahsi fikrimce; güzel film, çok iyi oyunculuk, harika ama biraz karışık ve hayal gücüne dayalı bir senaryo.
Bu ayın filmi de bu oldu işte:)

OKU OKU OKU...

Ben tam bir kitap kurduyum. Kendimi bildim bileli okurum, herşeyi ama herşeyi. Küçükken annem ve babam kızarlardı ''gözlerin bozulacak, yeter diye!!
Düşünebiliyor musunuz, bir anne ve baba, çok okuduğu için, çocuklarının gözüne zarar gelecek diye korkuyor:) Hala devam eder okuma aşkım. Hatta canım kocam söz verdi, yeni evimizin bir odasına boydan boya kütüphane yaptıracak, orası benim okuma odam olacak:)
Gelelim bizim kızın durumuna; kitaplardan ve okunacak herşeyden nefret eden bir kızım var benim:( 10 saniye bile kucağımda tutup, bir kaç satır okuyamıyorum, ilgisini çekmiyor. O kadar üzülüyorum ki bu duruma. Benim gibi okuma hastası bir annenin, kitapları hiç sevmeyen kızı...
Hafta sonu eşimle bu üzüntümü paylaştım, o da ''daha küçük, zamanla ilgisini çeker heralde'' dedi ama ben pek emin olamadım bundan. Daha sonra Zeynep Duru'yu kucağına aldı, bol resimli bir kitap seçti (Asya'mın hediyesi olan ''kayıp yüzük'' isimli kitap:) Başladı resimlerdeki hayvanları tanıtmaya. Aaaa bizim kız kuzu kuzu dinlemesin mi? Baba mest olmasın mı? Ben şaşırmayayım mı? Hatta babasının kucağında sıkılıp, kendisi okumak istedi:) Aldı kitabını, oturdu halının üzerine, başladı o minicik parmaklarını sayfalarda gezdirmeye:) Ben mutluluktan havalara uçtum resmen. Ve pek tabi hemen foto makineme sarılıp, bu anı ölümsüzleştirdim:)
Oku kızım oku! Okumaktan kimseye zarar gelmez. Aksine, her ortamda, her insanla konuşabileceğin, paylaşabileceğin bilgiler edinirsin kitaplardan. Oku bebeğim, hep oku sen, annen gibi...

6 Mart 2011 Pazar

AÇIK HAVA GEZMELERİNE DEVAM....

Şu soğuk kış günlerinden sıkıldığımızdan olsa gerek, azıcık güneş görsek atıyoruz kendimizi dışarı. Bu cumartesi de öyle yaptık. Baktık hava güzel, tam kapalı bir alana gidiyorken, aniden fikir değiştirip açık hava bir yere dalıverdik. Evimize çok yakın ve sürekli adını duyduğum bir yerdi ''çıtır simit''. Hadi biz de bir gidip bakalım, nasıl bir yermiş dedik. Bahçesindeki yavus kuşlarının namını çok duymuştuk. Tam bahçeye girmişken, meşhur tavus kuşları karşıladı bizi:) Zeynep Duru önce korktu, seslerinden irkildi. Yavaş yavaş alıştıkça, seslerini bile taklit etmeye çalıştı. Çocuk da haklı. Masaların yanına kadar gelip öyle bir kabarıyorlar ki, ben bile korktum:) Sonuç itibariyle bu hafta sonunu kapalı alışveriş merkezlerinde geçirmektense, açık havada mis gibi çay içip, gözleme yiyip, tavus kuşlarıyla oynayan kızımın şen kahkahalrını dinleyerek geçirmek çok daha güzeldi:)

2 Mart 2011 Çarşamba

YAŞASIN! :)

Şu an itibariyle bloguma girebiliyorum:) Tamam başka yerlere kopyalamıştım, tamam daha yeniyim çok kaydım yok ama, emek verdim ben bu bloga. Kızımla ilgili anılar kaydedip, aklı erdiğinde okutacağım diye hayaller kurdum. Sonra birşey oldu ve birkaç kişinin yaptığı hatayı hepimize maledip, bu hatıraları elimizden almaya çalıştılar. Ama görüldüğü üzere, herşeye bir çare bulunuyor:) Gerçi ben şimdi bunu böyle alenen yazdım ya, yarın yine engelleyebilirler:) Yazabildiğim, engellenmediğim sürece burdayım. Kimse yazma hakkımı elimden alamaz!

1 Mart 2011 Salı

BLOGUMA DOKUNMA!!!

NE SAÇMA ŞEYLER OLUYOR BU ÜLKEDE! 1 KİŞİNİN HATASI, BİNLERCE KİŞİYE MALEDİLİP, HERKESİN EMEĞİNE YAZIK EDİYORLAR! BİLİYORUM BU YAZININ BİR FAYDASI OLMAYACAK AMA, EN AZINDAN HERKES BLOGUNDA PAYLAŞIRSA, OLAYLARIN FARKINDA OLDUĞUMUZU BİLİRLER!!!

BENİM BENİM BENİM.!!!!!!!!!

Bu nedir ya? Herşey ''benim''!
Pazar günü misafirlerim vardı ve tabi çocukları. Naz ve Öykü bizim kızla yakın yaşta, Keremcik biraz daha büyük, abi o:) Ferdacığımın kızı Naz, gelirken kendi bebeğini de getirmiş. Ferda dediki ''kendi bebeğimizi getirdik biz, kavga falan çıkmasın diye dedi:) Ben de ''yok hayatım, bizim kız daha bilmiyor eşyasını benimsemeyi, vermemezlik yapmaz'' dememle, Zeynep bir hışımla fırlayıp Naz'ın bebeğini kaptı. Ben daha neler olduğunu anlayamadan Naz'ın elindeki diğer oyuncaklara da saldırıp ''menimm'' diye ağlamaya başladı! Ben çok utanıp ''Ferdacım, vallahi ilk kez böyle yapıyor, çok şaşkınım'' falan demeye çalıştım ama, Ferda güldü geçti:) Naz Zeynep Duru'dan 11 ay büyük olduğu için Ferda tecrübeli tabi. Bu yaşlarda hepsi yapıyor bunu dedi. Ben hala olayın şokunu yaşarken, Zeynep bu kez annesinin kucağındaki Naz'ı kıskanmaya başladı. İnsin diye ağlıyor. Diyorum ki; annecim, O Naz'ın annesi, gel ben de seni kucağıma alayım, yok! İllaki insin diyor:) Tabi bu arada Kerem bir köşede cool cool oturuyor..... Nasıl bir çekişme var kızlar arasında, görülmeye değerdi:) Ortaya çadırımızı getirdik de sular biraz duruldu. Zeynep biraz oyalandı, kafası dağıldı, paylaşmaya başladı oyuncaklarını. Tabi caillousuna yine kıyamadı, vermedi kimseye:) Ancak ilerleyen saatlerde Naz ve Zeynep Duru, çamaşır sepetinin birer ucundan tutmuş, güle oynaya bize getirdi. Hatta kızım, herkes giderken ağlayıp ''Naşş, Öytüü (Naz, Öykü) diye cama yapıştı:) Bir dahaki sefere birbirlerine alışmış olmanın rahatlığıyla, daha iyi anlaşacaklarını umut ediyorum:) 
Ben herşeyi sahiplenip ''menimmm, menimmm'' demesinin bu kadar erken olacağını hiç düşünmemiştim! Gafil avlandık:))))


(bebeği kaptırmak istemeyen Zeynep Duru, onu
umursamayıp bebeği çekiştiren Naz:)